Kim Yapacak?
Kim yapacak?
Birileri yapacaktır. Biz yapmazsak, yapamazsak; yapılması gerekeni birileri mutlaka yapacaktır. Yapanlar, üretenler tarafında mı yer alacağız, yoksa, tüketenler, kullananlar tarafında mı?
Yapmak istediklerimizi yapacak kaynaklarımız olduğu halde, hatta yaptığımızda da, yapabilme yeteneklerimizin kısıtlı olduğuna bizi inandırmaya çalışanlar, olmazlananlar her zaman karşımıza çıkacaktır. Bunlar, içimizden birileri de olabilir. Evet, konu ne olursa olsun, ister makine üretin, ister uçak, gemi, otomobil, tekstil ürünleri, tarım ürünleri ya da yazılım, bilgisayar, cep telefonu vb. farketmez. Ülkemiz insanının yapamayacağını, beceremeyeceğini, yurtdışından almamızın daha uygun olacağını söyleyenler hep karşımıza çıkmıştır, çıkacaktır.
Eskişehir’deki Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii A.Ş. (TÜLOMSAŞ) fabrikasının bahçesinde, yapıldığı yerde, sergilenmekte olan ilk Türk otomobili “Devrim”in motor bloğu Sivas’taki Türkiye Demiryolu Makinaları Sanayii A.Ş. (TÜDEMSAŞ) fabrikasında yapılmıştır (1961).
Bilişim Ltd olarak Kurumsal Kaynak Planlama Sistemi’ni gerçekleştirdiğimiz TÜDEMSAŞ’a yaptığım sayısız ziyarette ülkemizde zoru başaranların izlerini görme fırsatı buldum; bir şeyler yapma istekleri ve girişimleri sırasında uğradıkları haksızlıkların ayırdına vardığım öykülerini öğrendim.TÜDEMSAŞ’ın bahçesinde sergilenmekte olan ve tümüyle Türk mühendis ve işçilerinin emeği ile TÜDEMSAŞ’ta üretilen Türkiye’nin ilk yerli buharlı lokomotifi “Bozkurt” da, tıpkı “Devrim” gibi ülkemiz insanının yetenek ve azminin başarılı bir simgesi olarak ziyaretçileri karşılamaktadır.
***
Ankara’nın doğusuna ilk demiryolunu yapan Nuri Demirağ (1886-1957), “İlk Türk Demiryolu Müteahhidi” olarak Samsun’dan Erzurum’a kadar geçtiği yerleri demirağlarla örmüştür. Sivas – Erzurum arası arazi çok dağlık ve kayalık olduğu için tünel yapımı balyozlarla dağları delerek yapılıyordu. İşçiler, bu dağlarda demir olduğu için çok sert olduğunu, balyozlarla çok zor kırıldığını, parçalandığını, çok zaman aldığını söyleyip dert yanınca, “Her balyozda fındık kadar taş kırabilseniz de, inşaata devam edeceksiniz.” diyerek kesin talimatını verdi. Balyoz ve çekiçle bu tüneller açıldı. Bu çok zor ve kıt kaynaklarla yapılması imkânsız görülen uzun demiryolu inşaatlarını, köprüleri, çok uzun tünelleri yapıp tamamladığı için 1934 yılında, Mustafa Kemal Atatürk ona ve kardeşine Demirağ soyadını verdi.
Demirağ, 1936 yılında havacılık sanayinin ilk temellerini atmaya başladı. İstanbul’da günümüzde Atatürk Havalimanı olarak kullanılan arazi Nuri Demirağ’ın çiftliğiydi. Orada pistler, hangarlar yaptırdı, pilot yetiştirmek için uçuş okulu açtı (1941). Beşiktaş’taki merkezde üretilen uçaklar burada test edilerek uçuruluyordu. Son üretilen altı kişilik, Nu.D.38 tipi yolcu uçağı, tamamen Türk mühendis ve işçilerinin ortaya çıkardıkları Türk tipi bir uçak olup 11 Şubat 1944 tarihinde ilk uçuşunu yaptı. Dönemin en ünlü yolcu ve kargo uçağı Dakota’dan daha üstün özelliklere sahipti. Bu durum ABD tarafından endişe ile karşılandı. Nuri Demirağ’a ait arazi kamulaştırılarak elinden alındı. Türk Hava Kurumu tarafından verilen uçak siparişleri, pilot Reşit Alan’ın şehit olduğu üzücü bir kaza bahane edilerek iptal edildi. Elde kalan uçaklar başka ülkelere satıldı. Uçamaz raporu verilen bu uçakların yerine, Fransızlardan üretimden kalkmış, demode uçaklar alındı; yedek parça sorunu nedeniyle bunlar da bir süre sonra hurdaya ayrıldılar. Türkiye’nin kaderini değiştirecek N.D. uçak fabrikası kapatılmış oldu[Kaynak: Vikipedi].
***
Birinci Dünya Savaşı sırasında bir Rus uçağını düşürerek tarihe uçak düşüren ilk Türk pilot olarak geçen Vecihi Hürkuş1 (1896 – 1969), Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu da yapmıştır. Savaştan sonra İzmir’de yeni pilotları eğitmeye başlar. Edirne’ye yanlışlıkla inen bir yolcu uçağını almakla görevlendirilir. Hizmeti karşılığı uçağa “Vecihi” adı verilince, uçak inşa etmek düşünceleri canlanır. İzmir Seydiköy Hava Mektebi’nde -bugünkü Gaziemir Hava Teknik Okullar Komutanlığı– uçak yapımı projesine devam eder. 1924’te ganimet olarak Yunanlılardan ele geçen motorlardan yararlanarak ilk Türk uçağını yapar.
Günümüzden 85 yıl önce, 28 Ocak 1925‘te “VECİHİ K-VI” adını verdiği uçağını uçurur. Ancak, ödül yerine onu ceza beklemektedir. Vecihi Hürkuş’un ödül beklerken ceza almasının nedeni, havacılıktan anlayan kimsenin bulunmamasıydı. İzin verecek kurum olmadığı için, izinsiz havalanmış, bu yüzden de cezalandırılmıştır.
Daha sonra askeri havacılıktan ayrılarak uçak tasarımı ve yapımı çalışmalarına devam etmiştir. Nuri Demirağ , bir uçak yapımı için kendisine 5000 TL vermiş, böylece 1933’te Vecihi Hürkuş tarafından NURİ BEY adı verilen VECİHİ K-XVI kabin uçağı yapılmıştır. 1954 yılında ilk sivil havayolu şirketimiz Hürkuş Havayolları’nı kurmuştur.
***
“Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz” sözü “Devrim Arabaları” filminin sonunu özetler. Yalnızca otomobil değil, uçak üretmemiz de benzer biçimde engellenmemiş mi? “İstikbâl Göklerdedir” sözünün günümüzdeki karşılığı olarak “İstikbâl ‘Çip’lerdedir”, yani bilişim teknolojilerindedir diyebiliriz.
Yerli malı otomobil, uçak, gemi, bilgisayar, yazılım vb. ile kalkınmanın daha hızlı olacağı ortadadır. Sanayi çağının bittiği, bilişim çağının sürdüğü günümüzde ve bundan sonraki yeni ekonomik düzenlerde bilişim teknolojilerinin, özellikle de yazılımın ülkelerin kalkınmasındaki ağırlık ve öneminin artacağı gözönünde bulundurularak, tıpkı uçak üretimimize yapıldığı gibi, yerli üretime karşı saldırıların olduğu ya da olacağı unutulmamalıdır.
Fıkra bu ya:
Hayattayken oldukça iyi niyetli ve dürüst olan bir adam ölünce cennete gitmiş. Cennette her şey güzelmiş; ama, bir gün canı sıkılmış ve cehenneme gidip orayı da görmek istemiş. İsteğini kabul etmişler. Cehenneme gittiğinde her yerde dev, yüksek kaynar kazanlar, içinde yanan insanlar ve her kazanın başında zebaniler varmış. Bir kazanın başına gelmiş ve başındaki zebaniye sormuş: “Neden burada bekliyorsun? Burada yananlar kim?” Zebani: “Bu Amerikalıların kazanı. Üstüste çıkıp kaçmaya çalışıyorlar. Ben de buradan çıkmaya çalışanı engelliyorum.” Başka bir kazana daha gitmiş. Başındaki zebaniye aynı soruyu sormuş. “Burası İngilizlerin kazanı. Birlik olup tırmanmaya, kaçmaya uğraşıyorlar, onları bekliyorum”. Böylece birkaç kazan daha görmüş. Bir kazan ilgisini çekmiş. İçinde insanlar varmış; ama, başında zebani falan yokmuş. Merak edip sormuş. “Neden bu kazanı kimse beklemiyor?” Yanıt vermiş başka bir zebani: “Haa o mu? Orası Türklerin kazanı. Onlardan biri yükseldiği zaman diğerleri bacağından tutup çekiyor zaten.”
Özgüvenimizi yitirmeden, yapabilme gücümüzü, yetimizi kaybetmeden, kimin nasıl yapacağı gibi kuşkulara kapılmadan, tarihten de ders alarak dik duruşumuzu korumalıyız. Birbirimize engel değil, destek olmalıyız.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre, 2009 yılı sonu itibariyle, nüfusumuz 72 milyon 561 bin 312. Bu kadar insan içinde, hâlâ yapılması gerekenleri yapacak bir babayiğit olmadığını düşünerek, kuşkuyla “Kim yapacak?” dememek gerekir.
Kimse yoksa, ben yaparım!
İ. İlker Tabak, 31 Ocak 2010, Ankara
(*) Bs. Müh., Bilişim Ltd. Paz. ve Satış Md.
TBD Merkez Yönetim Kurulu Üyesi
——————————————————–
Bu yazı TBD Bilişim Dergisi 118. Sayısı (Şubat 2010), Sayfa 64’te yayımlanmıştır.
You might also like
Söz Uçar, Yazı Kalır
M.Ö. 4000 yılında kil tabletler üzerine ticari kayıtları tutmak amacıyla Sümerler tarafından konan simgeler, 6000 yıllık yazılı tarihin ilk örneklerini oluşturmuştur. Tarım devrimi ile birlikte başlayan yerleşik yaşamda ticari kayıtları
Sen, Ben, Biz
Sen, Ben, Biz Türkiye Bilişim Derneği’nin (TBD) geleneksel etkinlikleri bilişimcilerin buluşma platformlarının simgesi olarak marka haline gelmiştir. Her yıl, bahar aylarında buluşarak kışın karanlığından ve kasvetinden uzaklaşmamızı sağlayan, sektöre canlılık
Yeni Şeyler Denemeli, Yeni Şeyler Söylemeli
Etkisinde kaldığımız, zaman zaman da iş yaparken ya da yap(a)mazken sığındığımız deyimlerimiz vardır. Bu deyimlerden “Eski köye yeni âdet getirmek” de değişime olan direncin simgesi olarak karşımıza çıkmıştır. Aynı girdilerle